Kültür,

Cellat Taşı'nın Romanı

Cellat Taşı'nın Romanı

Akademisyen yazar Durali Yılmaz’ın son çıkan romanı Fetva Yokuşu, Osmanlı döneminde önemli bir görevin ifasında kullanılan Cellat Taşı’nın serencamınıa nlatıyor.

SÜLEYMAN KARAKULLUK HEMŞERİM ve saygıdeğer büyüğüm Durali Yılmaz’ın son kitabı Mihrabad Yayınları’ndan çıktı: FETVA YOKUŞU… Bizzat imzalayarak gönderdiği 220 sayfalık romanı büyük bir keyifle okudum. Süleymaniye’deki Fetva Yokuşu’nu eski haliyle bize anlatan bir çalışma Bir taşın “varoluşu” ve “yok oluşu” bu kadar mı güzel anlatılır… Diyeceksiniz ki, taş bu… Var olsa ne olur, yok olsa neler… Aman ha, sakın öyle demeyin. Zira bu taş, öyle bir taş ki. Osmanlı’nın son yıllarına bizzat tanıklık eden, İstanbul’un son asrını “gözleriyle gören ve anlatan” bir taş…

Nazar Boncuğu Bana gönderilen kitapları okurken, İMLA’sına da çok dikkat ederim… Tashihlere filan takarım kafayı. Bu kitapta da bir küçük hata yakaladım: “Büyücek bir dörtgene benzeyen bu garip gövdede ne bir yazı, ne bir şekil yoktu” cümlesi tuhafıma gitti… “Vardı” diye bitmeliydi cümle. Bir cümlenin önünde “ne” kelimesi olumsuz anlamında kullanılıyorsa, cümlenin sonu olumsuz bitmez, olumlu biter… Deyip geçelim…

Ağa Kapusu’na geldi Cellat Taşı, bir taş ocağında bulunup Süleymaniye’deki Ağa Kapusu avlusuna konmak üzere usta bir mermerci tarafından yontuldu. Kullanma amacı idamlıkların infazı içindi. Cellat Taşı, son olarak işte bu çınarın altında görülmüştü. Fatih Belediyesi’nin 2018’deki kaldırım düzenleme çalışmalarından sonra bu taş ortadan kayboldu.Durali Bey, Cellat Taşı’nı bize öylesine güzel anlatıyor ki, o korkunç taş, gönlünüzde adeta, ufkumuzu aydınlatan bir lamba olup çıkıveriyor. Ufkumuzu aydınlatan diyorum, zira bu taş konuşuyor ve size Osmanlı tarihini, İstanbul’da yaşananları, Yeniçerileri, Genç Osman’ın katlini anlatıyor.

Taşın en mutlu anı “Bir insan en umutsuz anında, en kutsal uzvu olan yüzünü mermere sürüyordu. Bu an bitmesin istiyordu mermer taş; sonsuna dek insanın yüzünün dokunuşunu duymak duymak ne tatlı olurdu” Ağa Kapusu avlusuna Ak Süt gibi gelen bu mermer taş, önce kırmızıya sonra da koyu bir siyaha bürünürken, adeta ızdırap çekiyordu. Ama bir yandan da önemli bir görevi yerine getirmenin gururunu yaşıyordu. Ayrıca, onun karşısında durmaya kimsenin gücü yetmezdi! Öylesine kudretli bir taştı o…

Kelleler ve etekler!

yüzyılda, bir mermerin dağ başından kopup saray avlusuna gelişi ve sonunda çok hüzünlü bir yok oluşunun anlatıldığı romanda Durali Yılmaz, taşı konuştururken, Osmanlı’yı da konuşturuyor adeta… Şeyhülislamların, verdiği fetvalarla binlerce insanın yüzüyle temas etmenin hazzını yaşayan Cellat Taşı, gün gelince işlevini yitiriyor. Unutulmuşluğa terk ediliyor… Yıllarca mekân tuttuğu Ağa Kapusu’nun adı Fetva Kapısı’na dönüşünce bir hüzün kaplıyor benliğini!.. Sonra acılar içinde kıvranıyor. Sıradan bir taş haline gelmek bir yana, yıllarca üzerinde kellerin uçuştuğu Cellat Taşı’nın üstünde artık kızların etekleri uçuşmaktadır… Çöplük ve yok oluş Cellat Taşı’nın dramı bununla da bitmez. Bir gün dev bir vinç gelir onu Fetva Kapısı’ndan alır Süleymani’de bir çınar ağacının gölgesine bırakır… Artık yüzünebakan yoktur… Ama bitmez çilesi… Bir gün küçük bir çocuk çöp kovasını getirip üzerine boca edince, dünyalar başına yıkılır… Çöplük olmuştur artık. Gel zaman git zaman çöpçüler küreklerini onun beline beline vura vura temizlerken, Cellat Taşı; yıllarca kellerini aldığı yeniçerilerin ruhlarının kendisinden intikam aldıklarını düşünmektedir…

1948 Denizli Acıpayam doğumlu Durali Yılmaz hocama, en kalbi duygularımla hürmetlerimi sunuyor ve bu güzel eserini daha çok kimselerin okumasını temenni ediyorum. (Milat Gazetesi, 12 Ocak 2020)